DÜNYAYI SARSIN SESİM BAŞKA BİR ZAMANA – 8 MART

DÜNYAYI SARSIN SESİM BAŞKA BİR ZAMANA  – 8 MART-

 

Masallar dinliyorum o zamanlar. Babaannemin kucağında. Elimde sahlep fincanı. En huzurlu yerindeyim sanki dünyanın. Kırlent, sedir, duvar kağıtları, guguklu saat, oyuncak bebeklerim. Büyük bir limon ağacı pencerenin önünde. O büyük ağacın altında oyunlar oynayacağız. Her şey bunlardan ibaretmiş gibi. Kız erkek oynanan oyunlar, akşam serinliğinde içilen su, arkadaşın söylediği güzel söz. Zaman orda dursa korku nedir bilmezdik.

Masal başlıyor. Tembel Kız, ardından Tasa Kuşu. Hemen sonra Yürek Ana. Masalları seviyorum. Atalardan bizlere kalan kültürel miras olarak görüyorum onları. Sesi, doğanın döngüsüyle uyumu, ritmi. Aklımda hep o tını kalmış. O ses. O şiirsellikle.

Masal devam ediyor. Büyüyorum. Kuyunun başına geçip soru soruyorum. Babaannemin masalındaki o tınıyı bugün alıp başka bir noktaya taşısak bugün o günlerden kulağımıza takılı kalan hangi sesleri değiştirmek isterdik ki? “Bekle. Sabırlı ol. Sus. İşte o zaman iyiliğin mükafatlandırılacak.” diyor masal. Kadının sessiz ve güzel oluşu yeterliymiş gibi. Ama neden? Tarihe dönüyorum. Eski Türklerde Han’ın yanında yer alıyor Hatun. Osmanlı Dönemi’nde ataerkil bakış, kadını daha da geride görüyor. Kadın, erkeğin hoşuna gittiği ölçüde var olabilir. Erkek kadının algısını, zekâsını başka yönde eğitmesini istemiyor. İzin vermiyor bir ölçüde. Dişiliği, doğurganlığıyla öne çıkan kadın, yönetmek, lider, rehber olma konusunda ataerkil bakış tarafından öteleniyor. Hep erkeğin yanında ama asla tek başına ve özgür değil. Cumhuriyet döneminde Atatürk’le birlikte bu bakışı kırmaya yönelik önemli adımlar atılıyor. Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı’nın Avrupa’dan önce Türkiye’de tanınması oldukça önemli bir adım oluyor neyse ki.

Ama bugün hâlâ o günlerde kadınların siyasal hayatta var olabilmesi için mücadele etmiş, hatta, henüz Cumhuriyet Halk Fırkası bile kurulmadan Kadınlar Halk Fırkası adlı siyasi partinin kuruluş çalışmalarını başlatan, 1909 tarihli seçim kanuna göre kadınların siyasi temsilinin mümkün olmadığı gerekçesiyle parti kuruluşu için valilik tarafından faaliyet izni verilmeyince Kadınlar Halk Fırkası’nı Türk Kadınlar Birliği adı ile derneğe dönüştüren, yazar, düşünür, kadın hakları savunucusu Nezihe Muhiddin’in yok sayılması, onu bilmezden gelme çabası da oldukça düşündürücüdür.

Bugün de,  sivil toplum örgütlerinin, sanat kurumlarının, pek çok dernek, kulüp, kuruluşun her alanında çoğunlukta olan kadınlar,  yönetimde ise ya yoklar ya da azınlıktalar. Yok saymanın, var oluşu kısıtlamanın ayrı bir şiddet biçimi olduğunu görmek önemli.

Masal burada bitmiyor. Yeni başlıyor. Çocukluğumu, limon ağaçlarını, kitaplarımı bulabildiğim bir başka alan var artık: Doğa Sporları. Bir müddettir içinde bulunduğum ve geleceğinden umutlu olduğum Zirve Dağcılık ve Doğa Sporları’nı, bu yol açıcılığı, dağcılık sporuna disipliner bakışı, gençlere destek oluşu, kadın rehberleri, kadın şube başkanları ve yöneticileri ile ayrı bir yerde tutuyorum.

Yine de güçle birlikte olan bitenden, toplumsal travmalardan büsbütün sıyrılabilir mi insan, arzu edilen yere ulaşılır mı yakın zamanda? Kendimizi özgür hissettiğimiz yerlerde var olabilmek, koşulları değiştirebilmek, değişmeyecek denileni değiştirmeye çabalamak önemli. Savaşın, yıkımın, yoksulluğun, şiddetin, tahribatın zamanında -zeytin ağaçlarını da kaybedersek nasıl yaşar burada herkes- doğayı, çevreyi, birlikte olmayı, eril dişil dengesini savunabilmek ve belki artık başka masallar anlatabilmek için. 8 Mart dünya kadınlar gününü bütün anlamıyla birlikte sevgiyle anıyorum.

 

Özgün Ergen

8 Mart 2022 – İzmir

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


*