DOĞU ANADOLU ÜÇLEMESİ – TEKELTİ 2520 m, KÜÇÜK AĞRI 3896 m, REŞKO 4135 m

DOĞU ANADOLU ÜÇLEMESİ (TEKELTİ 2520 m, KÜÇÜK AĞRI 3896 m, REŞKO 4135 m) TIRMANIŞI FAALİYET RAPORU

TARİH   : 21-29 Haziran 2014

EKİP      : ORHAN KOZAN, YAŞAR KÜSPECİ, FATİH KUTLUER, AYGÜL KAPLANSEREN, MEHMET KUMRAL, CANAN BAKLAN, VAHAP AĞIRTAŞ, SEHER KAYACIK, SERDAR KAYACIK, MUSTAFA ORTAÇ, MEHMET  PORTAKAL KÖKÜ,  ALİ  METE ULUTAŞ, OSMAN  TUĞRUL, KEMAL TIRPAN,  CEM ÖZER, ( SAHARA) MERAL ÖRÜÇ, ( ÇEKİRGE ) NURSEL ÇAKMAK, DİLEK KUTLUER, VESİLE DEDE, SEVGİ KARAHAN, KADRİYE EYMİR

YER        : IĞDIR-TUZLUCA, ARALIK, D.BEYAZIT, HAKKARİ, VAN

ULASIM  : GİDİŞ; ANADOLU JET İLE IZMİR’DEN IĞDIR,  DÖNÜŞ;   VAN’DAN İZMİR.
ZİRVE      : TEKELTİ( 2520m.), KÜÇÜK AĞRI ( 3896m.), REŞKO (4135m.) ZİRVELERİ
HAVA       : TÜM GEZİ BOYUNCA AÇIK, GÜNEŞLİ, ORTALAMA SICAKLIK:  28-30 derece.

KULLANILAN MALZEMELER:

-Krampon
-Sikke
-Kask
-Ip(50 m)
-Kazma
-Karabina
-Kamp malzemeleri

 

21 Haziran 11.30 Anadolu Jet Iğdır seferini yapan direk uçuşumuz ile Igdir h.limanina indik.  Iğdir temsilcimiz Serkan Gültekin bizi karşılayarak, Tuzluca Belediyesinin bizlere tahsis ettiği minibüs ile Tuzluca ilçesine hareket ettik. Bindigimiz arac 21 kişilik ve biner binmez aracın içindeki sıcaklığı yüzümüzde hissettik. Neyse ki bu sıcaklık aracın hareket edip rüzgarın bizi serinletmesi ile kısa sürdü. Tuzluca’ya  sağlı-sollu kayısı ağaçlarının arasından yol alacacığımızı hiç tahmin etmemiştim. Tahminden  öte açıkçası buranın  böyle bir özelliği olduğunu bile bilmiyorduk.. 700 m rakiminda gösterişli kayısı ağaçları muhteşemler… Iğdır’a bağlı Tuzluca belediyesinin bize tahsis ettiği araç ve arkeolog rehber eşliğinde,  hem yöre hakkında hem de Tuzluca hakkında aldığımız bilgiler ile yaklaşık 40 dk. süren bir  yolculuk sonrasında Tuzluca Belediyesine geldik. Şehir merkezine 44 km uzaklikta olan, eski adı Kulp diye geçen Tuzluca,   Türkiye’ye İran,  Azerbeycan ve Ermenistan’a bağlanan karayolunu içine alıyor. Yaklaşık 1,254 km²’lik bir alana sahip ilçede önemli derecede tarihi kaleler, eserler, yerleşim yerleri mevcut. Özellikle Urartu su kanaları çok önemli bir tarihi yapıya sahip.

Belediye Başkanı Sayın Mehmet Gültekin bizi karşılayarak, makamında yaklaşık 30 dakika süren sohbet ve içilen çaylardan sonra ismini aldığı Tuzluca Mağaralarına eşlik edeceğini belirtti.. Belediye başkanın rehberliğinde küçük bir şehir turu attıktan sonra ilçe meydanında bizi bekleyen aracımıza bindik.  55 dönümlük arazi üzerine kurulan Tuzluca Mağaralarının girişine gelip araçtan indiğimizde yakıcı güneşin sıcaklığına karşılık mağaradan gelen serin  hava, bize hem çok iyi gelmiş hem de mağarada üşüyebileceğimizin işaretini de vermişti. Hazırlıklı davranarak polarlarımızı aldık ve bir an önce içeriye girmek istedik, serin hava içerde bizi bekliyordu. Sadece serinlik mi?  İçeriye girdikten sonra hepimiz hayranlık ve biraz da şaşkınlıkla çevreye bakıyor burada böyle bir doğal güzelliğin olabileceğinin şaşkınlığını daha üzerimizden atamadan, içeride gördüğümüz büyük bir tırın görüntüsü de bizi bu mağaraya hayran bıraktırıyordu. . Tuz mağarasi ve tünellerinin varlığını burada öğrenmek ne büyük eksiklik. Tamam çoğu ilginç seylerin peşinden dünyanın bir ucuna gidiyoruz da asıl gizemli ve doğal harikaların burnumuzun dibinde olduğunu maalesef gözden de kaçırabiliyoruz..  Gizemli ve yeni keşfedilmiş bir gezegen gibi. Hayranlığımız duyduklarımızla birlikte çoğalıyordu; Bu mağaralar, Türkiye’nin 100 yıllık tuz ihtiyacını karşılayacak kapasitede. Tünellerde bulunan hava bir çok solunum hastalığına iyi geldiği gibi ayrıca yemeklik, hayvanlar ve buz tutmuş  yollar için de günlük 60 ton tuz üretiliyormuş. Yaklaşık 1 saat süren gezimizde mağaranın içinde bulunan devasa tünelleri, dev kristallerden oluşan sarkıtlarla çevrili gizli tuz gölüne ışık vurulduğunda bizde bıraktığı etkiyi unutmak mümkün değil. Gezimizi bitirdikten 1 gün sonra zirvesine yolculuk yapacağımız Tekelti dağının bulunduğu Akokuluk Köyüne, Belediyenin bize tahsis ettiği araç ile hareket ettik, 1 saat  süren virajlı yollardan sonra  kamp alanına geldik ve çadırlarımızı kurmaya başladık. Belediye Başkanının bize yaptığı sürpriz midelerimizi coşturdu;  Koca sinilerde gelen yöresel kebaplar ve içeceklerden oluşan ziyafet bizi bekliyordu. Başkanının yaktığı ateşin etrafında kendi elleri ile demlediği çayın ve kendisine eşlik eden dostlarının türkü lezzeti de bir başka idi. 16 kişi olarak geldiğimiz kampımızda  bize eşlik ettiler ve  geceyi 26 kişi ile sabah ettik. Zirve icin sabah kalkisimiz 06:00 idi. Belediye  başkanı yine tüm hazırlıkları düşünerek bizler için köy kahvaltısı hazırlatmış. Lezzetli bir kahvaltıdan sonra 8.15 de zirve icin yola düştük. Zirveye Tekelti Dağının kuzey doğu yamacından çıkacaktık.  Çarşak neredeyse yok denecek kadar az ve tamamıyla kayalardan oluşan teknik bir görünüme sahip 2500 m’lik dağın farklı çıkışlarını, daha yürüyüşe başlamadan kamp alanında bir kaç rotadan oluşturabiliyorsunuz.. Çıkışımızı büyük ve zaman zaman düz kayalara tutunarak yaptık. Sadece bir noktada yaklaşık 2300 m’de 15 m’lik bir ip geçişi emniyette olmak adına kullanıldı.

Eğer iyi bir kaya tırnamışçısı iseniz buna bile gerek kalmayabiliyor. Ip’li geçişimizden sonra yaklaşık 15 dk daha yürüyerek 09.30’da zirveye vardık.  20 dk. kaldığımız dönüşümüzü aynı rotadan yapacaktık. Vesile Dede, Orhan hoca ve Mehmet Kumral ile biz grubun arkasında kalmış, Vesile hanima geçişte  yardımcı oluyorduk ki inanılmaz bir ses ve sonrasında ki şiddetli  bir kaç saniyelik girdaplı rüzgar bizi şoke etti ve ne olduğunu o an anlamadan üzerimizden geçip gitti. Kendimize geldiğimizde bunun küçük bir hortum olduğunu fark ettik. O şaşkınlıkla ip açtığımız  yere kadar geldik. Ip ile inişimiz çıkışımıza göre biraz tehlikeli olduğu için burada yeteri kadar oyalansak da  kamp alanına 10.45’de vardık . Teknik bir rota olduğu için oldukça keyifli bir zirve  yapmıştık. Bu keyfin üzerine bir de belediye başkanın bize ikramı olan karpuz ve kavunları, susuzluğumuzu bastırırcasına yedikJ. Malzemelerimizi topladıktan sonra bu sefer zorlu bir tırmanış için Aralık ilçesine doğru yola koyulduk.

 

TEKELTİ DAĞI ZİRVE YAPANLAR :

1          CESUR GÜLTEKİN ( Rehber )

2          ORHAN KOZAN

3          MUSTAFA HÜSEYİN ORTAÇ

4          VESİLE DEDE

5          MERAL ÖRÜÇ

6          CEM ÖZER

7          MEHMET PORTAKALKÖKÜ

8          CANAN BAKLAN

9          VAHAP AĞIRTAŞ

10        OSMAN TUĞRUL

11         ALİ ULUTAŞ

12        SEHER KAYACIK

13        SERDAR KAYACIK

14        KEMAL TIRPAN

15        MEHMET KUMRAL

16        NURSEL ÇAKMAK

17        AYGÜL KAPLANSEREN

18        METİN GÜMÜŞTEKİN

19        CELAL TURPÇU

 

 

KÜÇÜK AĞRI TIRMANIŞI :

4 Ülke bir ilçe: Aralık ilçesi.

Tarihte Iran-Rusya-Osmanlı arasında gidip gelen, Kars iline bağlı bu ilçe, çok şükür bizim topraklarımızın içinde kalmış. Burayı görünce evet buna şükür ediyorsunuz. O kadar çok kimliği var ki; Göçmeyen Leyleklerin diyarı(Her yer direklere 3-4 katlı apartman dikmiş leyleklerle dolu), 4 ülkeyi birleştiren tek ilçe(Nahçıvan özerk bölge, İran ve Ermenistan), ülkemizin en uç noktası.  Aralık ilçesinde her yıl bu dönemlerde Aralık festivali duzenleniyor. 3 gün süren bu festivalde neler yok ki; Halk konserleri, ses  yarışmaları, veteran bisiklet yarışları, 3 Ülkenin sınırlarını kapsayan UFUK TURU, fotoğraf sergileri, Yenidoğan köyünden başlayıp Ağrı dağının 3000 m’sine kadar yürüyüş…Ilçe’ye geldiğimiz akşam bu etkinliklerden biri olan Sümer Ezgü’nün konserine davet edildik. Ama ondan önce Ilçe kaymakamı Sn.TOLGA KAMİL ERSÖZ yemek yarışmasının olduğu parkta bizi bekliyormuş, kendilerine küçük bir ziyarette bulunduk ve kalacağımız tesisi bize hizmete sunduğu Yatılı Bölge Okulu için teşekkür ettik.  Hakkında  oldukça güzel  ve olumlu yorumlar aldığımız kaymakamın bu kadar genç ve dinamik olması bu ilçeye daha çok şey katacağını gösteriyor. Akşam saat 17:00’de bizim için düzenleyeceği UFUK TURU’na katılmamız için öneride bulundu ve biz de bu güzel fırsatı kaçırmak istemedik. Yaklaşık 2 saat süren UFUK TURU’nda Ermenistan, Nahcıvan ve Iran Sınırlarını ziyaret ediyor, tarihi yerleri görme  fırsatı buluyorsunuz.  Turumuzu saat 19:30’da bitirdik.

Turumuzdan sonra da ertesi günü yapacağımız K.Ağrı dağı faaliyetimiz için her sene yapıldığı gibi jandarmaya bilgi verdik.

Yibo’dan hareket saat 05.00. 2 minibus bizi almaya geldi. 40 dk. süren yolculuktan sonra Serdarbulak Yaylası-Rus Kışlası’na geldik. Dağın yapisi oldukça dik, volkanik bir özelliği sahip ve  2 yerden tırmanış rotası oluşturulabilir. Biz batı yüzünden tırmanmayı tercih ettik. Tırmanış hazırlıkları batonların açılması ile 06.30’da başladı.  Sadece yürüyeceğimiz rota değil  dağın her yeri aynı eğime  sahip. Başlangıcımızı 100 m’lik ormanın hemen yanındaki  yeşil alanda yapıp sonrasında küçük kayalardan oluşan bir rotaya girdik. Burada 200 m yürüdükten sonra hafifce yükselmeye başladık.  Eğimi yumuşatmak için hafif bir şekilde sağa doğru kayıp 300 m yürüdükten sonra B.Ağrı sağ tarafımızda kalacak şekilde asıl rotaya yani sola doğru geçiş yapıp yükselmeye devam ettik. 250-300 m’lik zorlu bir rotanın içine girdik. Burası çok dikti ve zemin ot olmasına rağmen zaman zaman çarşaklı alanlarda zorlanarak ilerlemeye çalışıyorduk. Her ilerleyiş bizi daha zor bir rotanın  içine alıyordu, yükseldikçe dağ daha da uzaklaşıyordu. 2 saat yürümemize rağmen sadece 200 m cikabilmistik ve grubun bir kismi kopmaya baslamisti. Geride kalanları ara ara beklemek durumunda kaliyorduk, tekrar çimenli 250 m sürecek bir alana gelmiş ve burayı 2 saatte aşarak 3100 m’ye çıkabilmiştik. Geldiğimiz nokta  sert ruzgarın bulundugu bir noktaydi. Yorulmuştuk ve dinlenmemiz gerekiyordu. Burayı dinlenme alanı olarak belirlemek zorunda kaldık ki bulunduğumuz nokta 60 derecelik bir meyil oldugu için oturarak kayma  şansımız  vardı ama enerjimizde  neredeyse bitmişti, zaten grubun büyük çoğunluğu gerideydi.. Dik bir sırtı çıkıyorduk sol tarafa hafif kaydığımızda  dik sırta paralel giden 200 m’lik buzul bir alanı gördük, hem ruzgardan korunmak hem de bu rotayı rahat aşabilmek için grup rehberimiz bu alana gecmeyi denedi ama hemen vazgeçti, kar  çok yumuşaktı ve bu bizi  daha da zorlayacaktı. Biraz  ileride görünen büyük kayalara ulaşmak için biraz güce ihtiyacımız vardı.  Yaklasik 50 m ilerde gördüğümüz bu kayaları dinlenmek için hedef belirledik. Zorlanıyorduk, çünkü neredeyse toz haline gelmiş çarşaklar  attığımız her adımla bizi iki adım aşağıya düşürüyordu. Hepimizin morali bozulmuştu ve biz bitmek üzere olan enerjimiz ile burayı nasıl çıkacağımızı düşünüyorduk. 50 mlik alani 40 dakikada gecebildik, rüzgarda şiddetlenmişti.. Sonunda büyük kayaların bulunduğu alana ulaştık ve kendimizi rüzgardan koruyacak kuytu bir yer  bulmaya calistik. Zemin o kadar kötüydüki oturuş dengemizi bile bulmakta zorlanıyorduk. Nispeten iyi bulduğumuz yere iyice sokularak aşağıda kalan grubu beklemeye başladık ancak gelen kişi sayısında düşüş oldugunu gördük Bazı arkadaşlarımız yürüyüşün daha da zorlaşmasından, bazıları da kusmalar nedeni ile kampa geri dönüşe geçmişti. 20 kişi başladığımız tırmanışa bu metreden sonra 13 kişi ile devam edecektik 1.5 saat bekledik, çünkü bundan sonra risk oldukça fazla idi, toplu ve birbirimize yakın hareket etmek zorunda idik. Girdiğimiz rota, kopmuş kaya parçalarından oluşuyordu ve oldukça dik bir zemin üzerinde yapacağımız 150 m’lik çıkış herbirimize taş düşme riski taşıyordu. 1 saatlik zorlu  çıkıştan sonra büyük bir kayanın  yakınına geldik ve bu kayaya 10 m kala yönümüzü sola doğru çevirdik. Biraz ilerledikten sonra kılçık  hattına geleceğimizi ve burada buz ihtimaline karşı kramponlarımızı da hazır bulundurmamız gerektiğini biliyorduk.  Ancak 150 m’lik kılçığı buz eridiği için kramponlara gerek kalmadan olabildiğince temkinli geçtik.

Zor  bir geçiş olmuştu, bu  hattı geçtikten sonra geldiğimiz  düz alanda bulunan su kaynağında 5 dk soluklandıktan az sonra varacağımız zirveye doğru yol aldık, nihayet 10 dk. sonra Küçük Ağrı’nın zirvesindeydik. 06.30’da başladığımız yürüyüşümüzün çıkışı 12.15’de yani  yaklaşık 6 saat sonra son buldu. 30 dk. kaldığımız  zirvede Iran sınırı, Ermenistan, Aras gölünü rahatlıkla görebiliyorduk. Fotoğraf çekimi ve zirve defterine imzalarımızı attıktan sonra inişe geçtik. Zaman zaman 60 derecelik eğimlerle bu dağın çıkışından çok inişinin daha zor olacağını biliyor ve karanlık çökmeden kamp alanına varmak istiyorduk.. Geldiğimiz rotadan inişe başladık,  kamp alanı görüş sahamıza girmişti ama yol bir türlü bitmek bilmiyordu. Son 300 metresinin her 20 m’sinde 1-2 dk’lik oturarak verdiğimiz molalarla gidebiliyorduk.. Bu metrelerde neredeyse küçük adımlarla atlamak durumunda kaldığımız sıra basamaklarda inişler dizlerimizi  yormuştu. Biz  yürüdükce kamp bizden kaçıyordu. Ayrıca güneş, Büyük Ağrı’nın arkasına inmiş, B.Ağrı’nn gölgesi K.Ağrı ile kavuşmaya başlamıştı.   Grup rehberimiz mesafeyi kısaltmak adına gelirken yanından geçtiğimiz ormanın içinden geçip kamp alanına ulaşmanın daha  iyi olacağını belirtmişti.  Bu kadar maceralı ve yorucu bir tırmanışın üzerine bir de bilmediğimiz sıkı ve bodur ağaçlardan oluşmuş ve belkide yabani hayvanlarla karşılaşma olasılığına karşı ne yaşayacağımızı bilmeden bir ormanın içinden hele gün batmaya yakın geçmek hiç umurumuzda değildi, çünkü bu geçiş bize 15 dk. kazandıracaktı ve çok yorulmuştuk. Sağ tarafta  bulunan buzulun bitiminden tekrar 30 derece ile sağa kayıp iri kaya döküntülerinin bulunduğu alana yan geçiş ile 100 m yürüyerek  orman girişine geldik. Rehberimiz bir kaç dakika gibi kısa bir zamanda ormanın içine girip patika olup olmadığına bakıp geri döndü. Bu esnada gruptan bir  arkadaşımız iniş esnasında ters bir hareket ile bileğini ciddi bir şekilde incitmiş ve yürüyüşü oldukça zorlaşmıştı. Bir an önce kampa ulaşıp bir aracı tam ormanın çıkışına getirmemiz gerekiyordu. 40 dk. süren orman geçişimizden sonra hava kararmış ve ancak araçlara ulaşabilmiştik. Bizleri bekleyen araçlara binip kaldığımız yere doğru dönüşe başladık.  Gidiş ve dönüşümüz, dağın zorlu yapısı ve grup  içindeki rahatsızlıklar nedeni ile 13 saat sürmüş kamp alanına 19.30’da varmıştık, yorgunluktan ölüyorduk zaman kaybetmeden kaldığımız tesise ulaştık. Bir önceki Tekelti çıkışımızın aksine bu dağ klasik bir çıkışı gerektirse de bizi çok fazla yormuştu. Adı ve görünümü küçük olsa da Büyük Ağrı’ya inatla gücünü fazlası ile hissettirmişti. Neyseki bir gün sonra Nahcıvan ziyaretimiz Reşko çıkışı öncesi iyi dinlenmemiz ve motivasyonumuz için iyi gelecekti.

 

KÜÇÜK AĞRI ZİRVE YAPANLAR

1          ORHAN KOZAN ( Rehber )

2          MUSTAFA HÜSEYİN ORTAÇ

3          MEHMET PORTAKALKÖKÜ

4          YAŞAR KÜSBECİ

5          CANAN BAKLAN

6          VAHAP AĞIRTAŞ

7          OSMAN TUĞRUL

8          ALİ ULUTAŞ

9          KEMAL TIRPAN

10        MEHMET KUMRAL

11         NURSEL ÇAKMAK

12        SEVGİ KARAHAN

13        AYGÜL KAPLANSEREN

 

HAKKARİ – CİLO BUZULLARI

Sabah Hakkari’ye hareket saatimiz 07:30. 9 Saat yolculuktan sonra inanılmaz bir coğrafyanın içine dalmıştık.. Hakkari il sınırına girdigimiz andan itibaren hem dağcılar  hem de sportif tırmanış yapanlar için sayısız rotalar, zirveler bizi karşılıyordu. Öyle yerlerden geçiyorduk ki minibüsümüzün gecebileceği bir yol ve yol boyunca zap nehrini de içine alabilecek kadar genişliğe sahip slap kayalar ve dağlar bize ancak geçit veriyordu. Bir an gözlerim acaba buralara daha once rota açılmış mıdır düşüncesi ile çevreyi taradı ama o kadar bakir görünüyorlardı ki el değmedikleri ilk bakışta anlaşılıyordu. Dağlar! O dağlar ki biz de buradayız ve keşfedilmeyi bekliyoruz diyen o haşmetli dağlar…

Saat 19:00’de otele varmış ve yerleşmiştik. Merkez’de konaklayacak bir kaç otelden biri olan 3 yıldızlı Sibar Otele gelmeden once pazarlığımızı yapmıştık ancak biraz daha indirebiliriz düşüncesi ile tekrar şansımızı denedik ama başarılı olamadık. Sonuçta aldığımız kişi başı 40 TL kahvaltı dahil fiyat hiç de fena değildi.  Kayıtlarımızı yaptırdıktan sonra bir şeyler yemek için dışarı çıktık. Çaylarımızı Vali Konağı yanında bulunan çay bahçesinde içtik. Uzun ve yorucu bir yolculuktu ve ertesi sabah Ava Spi(Ak Su) buzullarına gitmek  için son hazırlıklarımızı konuşup dinlenmeye  çekildik.

 

Sabah saat 8’de otelden ayrıldıktan sonra Zap Vadisi ve Helel Vadisi içinden geçip yaklaşık 14-15 km sonra sağa dönen yoldan Kırıkdağ köyüne girdik. Zap vadisinin en son köyü olan Gelezu’yu da içine alan zorlu stabilize bir yoldan geçip Mergan Yaylasına varmadan önce yaklaşık 2 saat sonra yolun sol tarafında bulunan şelalede kısa bir mola verip bu harika yerin fotoğrafını çekip suyundan içtik, kaptanımız bizi Türküler ile kışkırtır da bizde halay  çekmeden araca binermiyiz? Zap  Vadisini de bitirdikten sonra 2450 m’de bulunan Mergan yaylasına vardık. Buraya neden cennet-cehennem vadisi dediklerini anlamıştık. Her taraf rengarenk onlarca çicek ve böcek kaynıyordu ve bu kadar iç içe geçmiş kokuların bulunduğu bir yer hatırlamıyorum.

 

Her taraf mis gibi çiçek kokuyordu. Buranın büyüsünden kurtulmamız biraz zaman aldı ve bizi kendimize getiren etrafta bulunan buzulların soğuğu idi. Bununla birlikte bizler Vadinin güneyinde bulunan Reşko zirvesi ve Uludoruk buzullarını görünce uzun bir sure biraz daha büyülenerek bu muhteşem güzelliği izledik. Yıllarca bu güzelliğin “Askeri Geçici Güvenilk Bölgesi” olması  nedeni ile yasaklanmasının ne büyük bir kayıp olduğu gerçeğini üzülerek ve anlam veremeyerek dile getirdik.. O kadar çok zirve ve buzullar vardı ki sanki dünyanın tüm dağlarını buraya toplamışlardı.. Hani deriz ya kelimeler ile ifade edemiyoruz evet burada bırakın kelimeleri sayfalar bile yetersiz kalır. Bir gün sonra tırmanmayı planladığımız Reşko zirvenin arka yüzüne yani kuzey kısmına bakıyorduk. Daha önce duyduğumuz Tunç Fındık, Emrah Özbay ve Doğan Palut’un dağın kuzeybatı yüzeyinden duvar tırmanışı yaptıkları kısmı görünce bunun tutkudan öte delilik olduğunu gülerek, hayrete geçmiş yüz ifademizle taktir edip, kendilerini duvarın üzerinde hayal ettik. Bu bile heyecan verici. Fotoğraflarımızı çektik ve yaklaşık 5 km’lik yürüyüşü fotoğraf çekimleri de dahil 2 saatte yaparak görmek istedigimiz yerlerden biri olan Spihane Buzul gölüne geldik ama bizi kötü bir sürpriz bekliyordu, maalesef içine girmeyi planladığımız Spihane Buz mağarası gölün içine çökmüştü. Üzüntümüzü de yanımıza alarak gölün sol tarafından geçerek sağda bulunan büyük şelaleye doğru eğimli ve zorlu 500 m’lik tırmanışa başladık. Tepeye yaklaşmamızla kar sertleşiyor zaman zaman buz halini alıyordu.  1 saat sonra metrelerce  yukarıdan akan şelaleye varmıştık.

Suyun, onlarca metreden  nereye aktığını görmek  için riskli de olsa oldukça ürkütücü ve bir o kadar da tehlikeli buz ve kaya arasındaki  büyük yarığının içine bakmaya çalıştık.  Ama bu mümkün değildi, çünkü suyun tazyiki hem bizleri ıslatıyor hem de buzun kayma ihtimaline karşı daha da yaklaşmamıza izin vermiyordu. Zirve bayrakları ile resim çekip yaklaşık 15 dk. kaldığımız bu yerden  ayrılıp  bu  sefer gölü  sağ tarafımıza alıp şelaleye paralel yürüyerek derenin üstünden patika bir yola ulaştık. 2 saatlik yürüyüşten sonra aracımızı bıraktığımız Mergan Yaylasına varmıştık. Varışımız saat 13.00’ü bulmuştu.  30 dk. dinlenmenin ardından geçtiğimiz vadiler ve köylerin içinden Hakkari merkeze ulaştık. Ertesi sabah heyecanla  beklediğimiz Reşko Zirve tırmanışı için grup rehberimiz bizlerle bir toplantı yaptı. Bu zirvenin diğer 2 zirve gibi olmadığını yüksek ihtimal ile eğer katırlarla ilgili bir sorun olur ise 2.kamp alanına kadar kamp yükü ile çıkacağımızı, sonrasında Reşko Zirve’ye tahmini yürüyüş saatimizi ve risklerini, teknik geçişleri tekrar hatırlatarak kalmak isteyenleri  Berçelan Yaylasına gönderebileceğini öneri olarak sundu. Bir kaç kişi dışında herkes kampa katılacağını söyledi.  Tekrar tüm planı gözden geçirdik. Eşyalarımızın bir kısmını  otelin reesepsiyonuna bırakıp ihtiyacımız olan malzemelerimizi ayrı bir çantanın içine yerleştirdik. Cantalar hiç de azımsanmayacak kadar ağırdı ve bu yük ile oldukça dik ve zorlu bir rotayı  yaklaşık 4 saat boyunca 1.kampa kadar yürüyerek çıkacaktık.

 

REŞKO TIRMANIŞI

Sabah saat 07:30’da Yüksekova’ya doğru yola çıktık. 2 saat sonra Yüksekova’ya,  ardından 1 saat 15 dk  sonra Dağlıca Yeşiltaş Köyü’ne varmıştık. Dağların arasında asıl tırmanacağımız yüzeyi ve zirveyi buradan görmek hepimizi heyecanlandırmıştı. Tüm azameti ile karşımızda duruyor ve 30 yıl sonra ağırlayacağı ilk büyük  grubu bekliyordu.  Marketten alışverişlerimizi yapıp soğuk içeceklerimizden sonra 1.kamp alanımız Serpel yaylasına doğru 2 minibus  ile yükselmeye başladık. Ancak yol o kadar dar ve kötüydü ki zaman zaman araçlardan inerek belirli mesafeleri yürüyerek geçmek zorundaydık. Ayrıca zirvelerden  gelen suların coşkusu yolları ikiye bölerek araçlara geçiş izni neredeyse vermiyordu. Bu  şekilde 1 saat ilerleyerek ve zaman zaman arkamıza gittikçe yükselen mesafelerden şaşkınlıkla bakarak 2140 m’de bulunan 1.Kamp alanımız Serpel I yaylasına nihayet 12:10’da ulaştık.

Malzemelerimizi indirdik ve kısa bir mola verdik. 2.kamp alanımız  Serpel II yaylası rotasını, grup rehberimiz gösterdiğinde bu yüklerle orayı tırmanmanın mümkün olamayacağını konuştuk, moralimiz bozulmuştu. . 2.Kampa çıkış rotamız 1.kamp alanından çok net bir şekilde belli oluyor. Konaklayacağımız 2.kamp alanimız ise rotanın sonunda görünen en üst tepenin 300 m ilerisinde kalıyormuş.   Rota oldukça dik ve yükümüzde çok ağırdı. Katır şansımızı bu yaylada tekrar denemek istedik ama maalesef başaramadık. 4 arkadaşımız zorlu bir tırmanış olacağını düşünerek 1.kampta kaldı. Devam etmek isteyenler de kuzu kuzu yükleri sırta  alıp zaman kaybetmeden yürüyüşe başladık.  Olamaz! daha  yeni başlamıştık halbuki: Hızlı akan bir nehirden karşıya sırtımızdaki kilolarca yüklerle geçmemiz gerekiyordu. Ve üstelik sadece nehrin değil aynı zamanda nehrin üzerinde bulunan iri kaygan kayaların da.  Hakkari temsilcimiz ve rehber Hacı Tansu ve diğer  Hakkari’li arkadaşlarımızın el desteği ile oldukça dikkatli bir şekilde neyse ki kimse ıslanmadan karşıya geçebildik.

Öğlen sıcağında ilerlememiz zor oluyordu, bitki örtüsü sık ve kayalıktı. Ilk 2 saati arada molalar vererek bitirmiştik ama bundan sonrası bu sıcakta ve bu  yükle  bizi zorlamaya başlamıştı.  Rakım yükseldikçe bazı  arkadaşlarımızın mideleri bulanmaya ve  kusmaya başlamışlardı.. Arkada 5 kişilik bir grup kalmıştı. Hacı Tansu sık molalarla karanlığa kalma riskimizin olacağını, grubu 2’ye bölerek en azından öndeki grubun kamp alanına varıp dinlenmelerinin daha uygun olacağını söyledi.

Her 2 grup için rehberler belirlendi. Arada kısa  molalar veriyorduk ama bu bizim dinlenmemize tabi ki yetmiyordu. Bu dik rotanın sonuna    ulasmamiz ilk grup için saat 17:00 yi bulmustu, düz alanı görünce 300 m  sonra kurulacak 2870 m’deki kamp alanına neredeyse koşarak gittik.  Kamp alanimiz bizi rüzgardan koruyan bir yerdi, büyük kayaları içine alan bu düz alanda biz de çadırlarımızı bu büyük kayalar ve su ihtiyacımızı gidereceğimiz derenin arasına kurduk.  2.Grubumuz da bizden 1 saat sonra gelip çadırlarını kurdular. Oldukça zor  ve yorucu bir tırmanış olmuştu ve çadırlarımızı kurar kurmaz dinlenmiş ve yemeklerimizi  yemiştik. Yemekten sonra bizi güzel bir sürpriz  bekliyordu. Kulaklarımıza gelen Kürtçe türkü ve çalgının ne olduğunu anlamak için  çadırlarımızdan kafamızı dışarı çıkardığımızda yol boyunca bizim motivasyonumuzu yaptığı esprilerle canlı tutmaya çalışan Recep bu sefer bendir’i eline almış, türküleri ile bize güzel bir sürpriz yapmıştı. Hava kararmış ve soğuk fazlasıyla bizi üşütmeye başlamıştı. Yakılan  ateşin etrafına toplanarak türkülere  eşlik ettik.Sanki 4 saatlik yolculuğu o yüklerle yapan biz  değilmişiz gibi, halaya yine  dayanamadıkJ. Yatma  zamanı gelmişti ve biz saat 04:15’de hareket edecektik. Çadırlarımıza çekildik. Sabah gün  ağarmaya yakın saat 04.15 de yola ciktik. Dağın güneydoğu yönünden tırmanacaktık. Kamp alanından sağa doğru yönelerek tırmanışımıza başladık.  Yaklaşık 500 m çıktıktan sonra 1 arkadaşımız geri dönmek istedi. Kamp alanı rahatlıkla göründüğü için bizler kısa bir süre arkasından bakıp yola devam  ettik. 3320 ‘ye ulastigimizda saaat 06.30 idi. Bu metreden sonra 30 m lik dikey buz tirmanisindan sonra 50 m’de  çarşak yokus ciktik. Sonrasinda yan geçiş ile yine 60 m daha buz  geçişi yapıp yönümüzü buradan itibaren doğu tarafına yani sola kaydırdık. Buz çıkışımız  tamamlandığında biraz daha düz kayalık bir alana geldik. Buraya varış saatimiz 07.15. Bulunduğumuz  rakım ise 3520 m. 10 dk dinlenme molası verdik çünkü bu moladan sonra oldukça zor başka bir rotaya girecektik. Bu esnada 1 arkadaşımız daha mide bulantısı nedeni ile devam edemeyeceğini ve biz dönene kadar burada bekleyeceğini söyledi..  Yaklaşık 250 m’den oluşan kaya döküntüleri çarşakların içinden 250 m daha ilerleyecektik ki bu gerçekten sinir bozucuydu. Dağın yapısı  yap boz tahtası gibi;  çarşak, kaya, buz, tekar çarşak,kaya ve tekrar buz. Bu yap bozlar, kılçık alanına gelmeden ve sonrasında bizi bekleyen düz  kaygan kaya ve duvarları görene kadar devam etti.. 250 m saglam kaya döküntülerini zorlanarak ve kayarak, neyse ki hasarsız çıktıktan sonra sonra 3720’de biraz soluklandık. Ve sonraki rotayı incelemeye koyulduk.

Biraz  ilerleyip kilcigin basina 3800 e vardigimizda eminim çoğumuzun aklından geçen bizim burda ne işimiz var sorusu idi ve  başımız ciddi anlamda beladaydı.  Kılçık, korniş yapmıştı ve zirveye ulaşmamız için bu kılçığı geçmekten başka şansımız yoktu,  çünkü ters V’nin tepesi gibi görünen bu rotanın her iki tarafında yüzlerce metre aşağıya dik uzanan uçurum vardı ve bu bizde tamamıyla boşluk hissi uyandırıyordu.  Buraya kadar gelmiştik bunu da başarabilirdik. 70 m’lik kılçıkta ip emniyeti aldık, kramponlarımızı ayağımıza takıp, kazmalarımızı da elimize aldıktan sonra kendi aramızda belirli mesafe bırakıp kornişin üzerinden geçtik.

Bu bölümü biraz panik, biraz  adrenalin yüklü ama sorunsuz  atlattık, buraya gelene kadar hepimiz yorgunluktan şikayet ediyorduk ama ortak fikrimiz adrenalin hormonunun, Adronolin hormonuna baskın gelmesiydiJ Peki ya bunun geri dönüşü? Onu da sonra düşünecektik. Peki, bitti mi? hayır kılçık sonunda 3840 rakımında al bize başka  bir adrenalin  daha. Kılçığın bittiği yerde köprü geçişi yapacağımız küçük bir tepenin üzerindeyiz.

Karşı kayaya geçmek için her ne kadar bazı küçük kayalardan destek almamız mümkün olsa da riskli olacağı için yine ip açılması gerekiyordu çünkü aşağısı uçurum ve o boşluk hissi sizi terketmemiş. Sadece boşluk hissi mi? Yusuf! da orda ve bizimle beraber o da tırmanışa geçti. J  Etrafta onlarca zirve var ve aralarındaki o boşlukları,  uçurumları görmek sizi fazlasıyla etkiliyor, İyi ya da kötü, nasıl değerlendirirsek. Burada 15 m’lik ip yardımı ile kendimizi emniyete alarak ve belki buradan düştüğümüzde hiç birimizin sağ kalamayacağını bilerek zirvenin bir uçuna geçişimizi tamamladık  ve sonra yine buz ve carsaklar arasindan 30 m yatay ilerleyerek yol almaya basladik, dik bir yokuşun başına geldik. Kendimizi çok  yorgun hissediyorduk,  bu kadar ilerlememize rağmen belirli rotalarda gördüğümüz  zirve nereye kaybolmuştu?  200 m’yi 40 dakikada aldıktan sonra nihayet  zirveye varabildik. 30 Yıl sonra 21 kişi ile başladığımız zirve çıkışımızı 19 kişi ile tamamlamış ve grup çıkışı olarak bir ilke imza atmıştık.

Duyguları anlatmanın bir sürü  yolu var, biz  birbirimize sarıldık, kutladık. Zoru başarmıştık.  Zirve defterine duygu ve düşüncelerimizi  yazdık, imzalarımızı attık ve zirveye varmanın  ötesinde buraya kadar olan yolculuğumuzu kutladık.  Reşko’nun etrafında bulunan  Cilo dağlarının diğer eşsiz muhteşem zirvelerine gözlerimizle yolculuk  ettik. Bir süre bu anın tadını çıkardıktan sonra geldiğimiz rotadan dönüşe geçtik.

Zorlu bir iniş bizi bekliyordu; köprü geçişi, kılçık ve sonra yüzlerce metreden oluşan ve dik kayaların oluşturduğu yan geçişler, buzul rotaları, kısacası yap bozlarımızın her bir parçasını tamamlayarak 3645 m’de büyük bir terasa geldik.  15 dk mola verip bir kez daha muhteşem görüntüleri hafızamıza yerleştirdik, sessizliği dinledik. Biraz aşağıda gördüğümüz son dik buzula gireceğimiz için sessizlik anımızın içinden çıkıp  tekrar dik bir yerden inmeye başladık.

Bir arkadaşımızın bizi bekleyeceğini söylediği  3520 m olan rotaya varmadan önceki bu son dik buzuldan yürümek o kadar zordu ki bir kaç arkadaşımız dengesini kaybedip düştüğü için kısa yoldan inişi tamamladılar; kimimiz de heveslenerek özellikle kaymayı tercih ettik, kırık, çıkık  yok neyseki.

Bu metrelerden sonra inişimizi geldiğimiz rotanın biraz daha sağından yaptık.  Sonuçta dağın yapısı buradan sonra her iniş rotasının kamp alanına çıkmasına izin veriyordu. Kampa geldiğimizde saat 16:00 idi. Yaklaşık 12 saat süren zirve faaliyetimizi kimsenin zarar görmediği bir şekilde tamamlamıştık. Bunun üzerine odun ateşinde demlenmiş çayın lezzeti de bir başka oluyordu. O akşamı da bu kampta türkü ve halaylarla geçirdikten sonra ertesi sabah saat 08:30’da 1.kamp alanımız serpel yaylasına hareket ettik. 1.kamp ve  2.kamp arasında kalan ve yaklaşık 4 saat süren çıkış rotamızın açısını biraz değiştirerek, iniş esnasında herkesin kafasında kabusa dönüşen dereye geldik. Karşıya geçişimizi kolaylaştırmak için daha uygun bir yer aradık ve hepimizin yüzüne gülümseme yayan ve Hacı Tansu’nun kayalardan geçmek yerine direk suyun içinde yürümeyi seçmesi bize moral oldu diye düşünürken ayaklarımızın su ile temasından kısa bir süre sonra bu moral işkenceye dönüştü.

Soğuk suyun içinde kalan ayaklarımızı sanki su kesmiş ve üzerine tuz basmışlardı. Buz gibi suyun ayaklarımıza verdiği acıyı, geçişlerimizi yaptıktan sonra yok etmeye çalışsak da bu uzun zaman aldı ve çoğumuzun yüzünde hep aynı ifade vardı; Canımız çok  yanıyor, ayaklarımızı hissetmiyorduk.

Bir süre daha ayak ısımızın yerine  gelmesini bekledikten sonra iniş rotamızın tek çıkışını 15 dk yürüdükten sonra ilk kamp alanımıza ulaştık. Dönüş yolculuğumuz yaklaşık 3.5 saat sürmüştü. Eşyalarımızı araçlara yükledik ve yola çıktık.  Uzun süren sessizliğin sebebi yorgunluk muydu? Yoksa 2 gün süren ve gelmeden önce hakkında çokça şey duyduğumuz Reşko’nun bizim üzerimizde bıraktığı tarifsiz hisler miydi? Kimbilir belkide buraya bir daha ne zaman geleceğimizi düşünüyorduk.  Sebep ne olursa olsun bizlerde bıraktığı tat aynıydı.

REŞKO ZİRVE YAPANLAR

1          HACI TANSU ( Rehber )

2          ORHAN KOZAN

3          MUSTAFA HÜSEYİN ORTAÇ

4          CEM ÖZER

5          MEHMET PORTAKALKÖKÜ

6          YAŞAR KÜSBECİ

7          VAHAP AĞIRTAŞ

8          OSMAN TUĞRUL

9          ALİ ULUTAŞ

10        SERKAN GÜLTEKİN

11         SEHER KAYACIK

12        SERDAR KAYACIK

13        KEMAL TIRPAN

14        MEHMET KUMRAL

15        AYGÜL KAPLANSEREN

16        ABDÜLKERİM TEKÇE

17        SÜLEYMAN DEMİRCİ

18        RECEP TAYLAN SÖNMEZ

19        RAMAZAN OKTAR

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


*